Sözcükler, bir veya birden fazla duygumuzu, düşüncemizi yüklediğimiz özel paketlerdir. Zamanın su gibi akıp gittiği bu dünyada değişmeyen hiçbir şeyin olmadığı gibi bu özel paketler de yaşadığı mekânın değişmesiyle değişime uğruyorlar. Hiç düşündünüz mü kullandığınız bu kelimelerin ne zaman, nasıl ortaya çıktığını veya hangi kelimelerden türediğini? Bu durumları inceleyen bilim dalına etimoloji denir. Özetle etimoloji, bir sözcüğün kökenidir. Ben beş tane Türkçe sözcük seçtim, bunların etimolojisine değineceğim. Seçtiğim sözcükler; mayıs, uzay, karantina, atom, çile.
Mayısın kökeni, Antik Yunan mitolojisinde Pleiades adındaki yedi kız kardeşin en güzeli, en büyüğü olan ve güzelliğin, bereketin temsilcisi peri Maia’ya dayanıyor. Aynı zamanda Pleiades, açık bir yıldız kümesidir. Çıplak göze en güzel gözükenlerden biridir. Efsaneye göre bu yedi güzel peri, ormanda gezinirken dev avcılara denk gelirler. Bu periler, dev avcılardan kurtulabilmek için birer kumruya dönüşür ve gökyüzüne uçarak kurtulurlar. Gökyüzünde bir takım yıldızı olarak asılı durmuş Maia ve kardeşlerini yani Pleiades’ı denizciler gökyüzünden görmeden asla açılmazlarmış, çünkü onların yokluğu yağmura, fırtınaya işaret edermiş.
Uzay, bütün varlıkların içinde bulunduğu sonsuz boşluk, feza, mekân. Birçok yeni bilim terimi ile hayatımıza giren Uzay kelimesi, “uzama” veya “uzağa doğru gitme” fikirleri ile ilişkilendirilen, yeni Türkçeye ait bir kelimedir. 1937’de Kültür Bakanlığı tarafından yayımlanan ve Mustafa Kemal Atatürk imzasını taşıyan “Geometri” kitabında yer alan taptaze bir kelime. Masallarda “az gittik uz gittik, dere tepe düz gittik” tekerlemesinde kullanılan uz kelimesinden uzak, çok anlamı çıkıyor. Bu kelimenin anlamından yola çıkarak ay kelimesiyle beraber kullanarak “Uzay” kelimesini düşünmek de mümküdür.
Karantina, bulaşıcı bir hastalığın yayılmasını önlemek için belli bir bölgenin veya yerin kontrol altında tutulup giriş çıkışların engellenmesi biçiminde uygulanan sağlık önlemi. İtalyanca kökenli olan bu kelime İtalyanca’da “quaranta”, “kırk” anlamında ve “quarantena” da “kırklık” anlamına gelmektedir. Şimdi zaman makinesi binip tarihte dört asır öncesine bir zaman yolculuğu yapalım. Bu yolculuk sonunda Venedik şehirlerinden birine yaklaşan bir geminin yolcususunuz. Aylarca gemide yolculuk yapmışsınız ve karaya çıkıp toprağa ayağınızı basmak istiyorsunuz. Lakin bu biraz mümkün gözükmüyor. Çünkü Venedikliler, şehirlerine yanaşan gemilerdeki yolculara, hastalık getirmesin diye 40 günlük karaya çıkma yasağı uyguluyorlarmış. Sözü edilen bu kelime İtalyanca’nın Venedik ağzında “cuarantina” şeklinde söylenirmiş. Bu denizci halkın Osmanlılar ile çok teması bulunduğundan bu kelimeden bu şekilde yararlanmışız.
Atom kavramı, M.Ö 400’lü yıllarda Yunan düşünürü Demokritos ve hocası Leukippos ile ortaya çıkmıştır. Bu iki filozofa göre etrafımızdaki her şeyin tek çeşit, bölünemeyen bir maddeden farklı oranlarda ve şekillerde oluştuğunu ileri sürmüşlerdir. Bu maddeye “atomus” demişler. Atomus kelimesini Yunanca’da eklerine ayırırsak, “A-” ön eki olumsuzluk, “tom” fiili ise kesmek, bölmek (lobotomi, anatomi gibi birçok cerrahi terimin kesici eki “tomi”den bahsediyoruz) anlamına geliyor. 1803 yılında John Dalton modern atom kavramını ortaya attı ve maddelerin “atom” denen sayılabilir ama bölünemez parçalardan oluştuğunu ifade etti. İronik bir şekilde bölünemez, kesilemez parçalanamaz anlamlarına gelen atom, günümüzde laboratuvar ortamında bölünüp tekrar birleştirilebiliyorlar.
Farsçadan dilimize geçen “çile”, çekilen zahmeti, sıkıntıyı, zorluğu anlatır. Peki, bu çekilen zahmetin bir süresi var mı, ne kadar süreyle bir zahmete katlandığımızda buna çile diyoruz? Farsça “kırk” sözcüğünü anlatan çil veya çihil sözcüğünde türetilerek çille sözcüğüne bürünmüştür. Yine bu dilde çille kelimesi, “kırklık, kırk günlük süre” anlamlarına gelmektedir. Tarikat erbabının kırk gün süre ile kendilerine uyguladıkları inziva ve diyet dönemine, Hristiyanlarında Paskalyadan önceki kırk günlük oruçlarına da “çile” denmiş. Kırk bir kere maşallah deriz acaba kırkı aşsın, çileden kurtulsun, kırk bire varsın mı diye söylenir? Çocuklar için kırkı çıksın şeklinde tabir edilen kırklamak ifadesinde de yine aynı durum mu var? Hülasa, çile denk gelen kırk sayısı özellikle bu coğrafya ve çevresindeki kültürlerde önemli bir zaman aralığıdır. Bu zaman aralığı, zahmetlerin ve sıkıntıların çekildiği, imtihanlara göğüs gerildiği, bir şeylerin olgunlaştığı dönemdir.
Bu yazım burada bitti. Okuduğunuz için çok teşekkür ederim. İleri okumalar ve detaylı bilgi edinmek için kaynaklar bölümünde paylaştığım dokümanları inceleyebilirsiniz.
Bir başka yazıda görüşmek üzere...
Kendinize iyi bakın...
İyi ki varsınız...