Kitaplar
Kitap İllüstrasyonu
17.02.2021
Yorum Yok
449
6 Dakika

Kitaplar... Kitaplar dendiğinde aklınıza ne geliyor, size neyi ifade ediyor, hiç düşündünüz mü? Yazının girişinden anlaşıldığı gibi bu yazımın konusu kitaplar hakkında olacak. Elbette öyle kitabı neden okumalıyız, kitap okumanın yararları nelerdir şeklinde, madde madde anlatan bir yazı olmayacak. Birçok deneylerle kitap okumanın pek çok faydasının olduğu kanıtlanmış ve bu konu hakkında birçok yazı vardır. Arama motoruna ilgili konuyu yazarak araştırabilirsiniz. Benim bu yazıdaki asıl amacım, bendeki yani kitap okumayan bir Özgül ile okuyan Özgül arasındaki farklardan ve benim için kitap okumak neden önemli bundan bahsetmek istiyorum. Yazının sonunda da ülkem adına değer katan, çok güzel bir insanın hayatına değineceğim.

Kitaplar, hayatıma yeni yeni girdiğinde ara sıra geceleri uyumadan önce okuyordum, sonra üniversite başladı ve bununla birlikte kitapları artık günlük olarak, sayfa hedefi koyarak okumaya başladım. Neredeyse son bir yıldır, günde üç öğün olacak şekilde, alışkanlıklarımdan biri haline getirdim. Neden son bir yıldır? Çünkü son bir yıldır pandemi yüzünden okula gidemediğim için zamanın çok büyük bir kısmı bana kalıyor. Bundan dolayı öğün sayımı üçe çıkardımsmiley Kısa olması dileğiyle buraya bir not düşmek istiyorum. Tarih 14 Şubat 2021, saat 23.44. Şu an bu yazının bu paragrafını yazarken tüm dünyayı saran bir salgın hastalığının ortasındayız. 1 Aralık 2019 tarihinde ortaya çıkan virüs salgını, namıdiğer COVİD-19 (Koronavirüs), 2 milyon 409 bin 285 insanın ölümüne sebep olmuştur. (Tüm dünyada, şu anın doğrulanan ölümleri)

Benim için kitap okumak neden önemli, neden bu işe öğün olarak bakıyorum? Şimdi kitabı bir yemek, okuma kısmını ise yemek yeme şeklinde düşünün. Yemeğinizi yediniz, yedikten sonra ne olur? Kendinizi dinç hissedersiniz ve en önemlisi bu besinler sağlıklı bir birey olmanız için gereklidir. Bunun yanında besinler, gelişecek olaylar için hareketiniz için enerji verir. Bu yemek olayını kitaba göre uyarlarsak, söz gelimi bir kitabı okudunuz. Bu okuduğunuz kitap size fark ettirmeden aslında çok şey katıyor. Örneğin kısa süreli de olsa bazen yüzünüzde bir tebessüm oluşturur. Bazen yaşayamayacağınız bir hayatı size sunar. O hayatlar ise tecrübe, olaylara karşı bakış açısı, duygular… barındırır. En önemlisi beyninizi duygusal ve düşünce yönünden besler. Kısaca hayatınızın birçok alanına renk katar. Tekrar yemek yeme işine yani beslenmeye geri dönersek, uzmanlar beslenme konusunda mühim bir noktanın üzerinde duruyor. Bu mühim nokta ise beslenmeye belli başlı yiyecekler üzerinden değil de çeşitlendirerek yememizin daha faydalı olacağını söylüyorlar. Çünkü bir besin protein ağırlıklı olabilir, başka bir besin karbonhidrat, diğeri vitamin veya mineral bakımından zengindir ve bunların hepsine vücudumuzun ihtiyacı vardır. Bence kitaplar için de aynı durum geçerlidir. Söz gelimi sürekli roman ya da kişisel gelişim okumak, yani sürekli beyni aynı besin maddeleri ile beslemektir. Beyni çeşitli kaynaklarla beslemek istiyorsak, olabildiğince okuduğumuz kitap türlerimizi çeşitlendirmemiz gerektiğini düşünüyorum.

Düzenli olarak kitap okumaya başladığım zamandan bu zamana kadar kendimde fark ettiğim üç değişimden bahsetmek istiyorum. Bir numaraya kesin olarak empati kurmak yazıyorum. Çünkü bir hadiseyi gördüğümde, duyduğumda veya okuduğumda fark etmeden kendimi o hadisenin içindeki canlı varlığın yerinde buluyorum. Bir sonraki durum ise daha güzel konuşmak için çaba sarf etmeye çalışmamdır. Hatta bloğumda bu konu hakkında bir yazı bulunmaktadır. (Boynumuzun Borcu: Doğru Türkçe) Güzel konuşmayı beceremesem de en azından deniyorumsmiley Millet olarak konuşurken de yazarken de çok hata yapıyoruz. Lakin hata yapmak iyidir. (Hatalar en iyi öğretmenlerdir -Alıntı) Çünkü bizim için doğru kapısını aralar. Sadece farkında olup hatamızı düzeltmek için çabalamamız gerekir. Son olarak hayatımı, günlerimi, haftalarımı planlamama kitaplar çok yardımcı oldu.

Eşekli Kütüphaneci

İlk paragrafın sonunda çok güzel bir insandan bahsedeceğim demiştim. O insan Mustafa Güzelgöz namıdiğer Eşekli Kütüphaneci lakin biz onun değerini bilememişiz, üstüne üstlük müdürlüğünü ihmal ettiği ve diğer görevlerinde şahsi çıkar sağladığı için soruşturma açmışız. Soruşturma sonucu ise asılsız bir sav. Tabii biz bunu yaparken Mustafa Güzelgöz, çalışmaları ve halkına gönüllü olarak hizmet eden yaratıcı bir insan olduğu için 1963 yılında Amerika Birleşik Devletleri’nde düzenlenen bir yarışmada “The Lane Bryant Uluslararası İnsanlık Hizmetinde Gönüllü Takdirnamesi” ile ödüllendirilmiş. Kütüphaneye Amerika Barış Gönüllüleri tarafından bir cip hediye edilmiş. Ardından 1967 yılında Ürgüp’e geziye gelen Amerika Birleşik Devletleri büyükelçisi tarafından tekrar çalışmalarından dolayı bir pikap hediye edilmiş. Bunları okuyup düşündükçe insan sinirleniyor. Ahmet Şerif İzgören’in (kendisi harika bir insandırsmiley) “Süpermen Türk Olsaydı Pelerinini Annesi Bağlardı” isimli kitabında hocam, Mustafa Güzelgöz’ün hayatını çok güzel anlatmış bu yüzden yazımı, onun satırları ile bitiriyorum.

“Yıl 1943, genç Mustafa'nın tayini kütüphaneci olarak Ürgüp Tahsin Ağa Kütüphanesi'ne çıkar. Devlet memurluğu o dönemde süper bir şey, çünkü özel sektör falan yok. Bizimki kütüphanede heyecanla okurları bekler; bir gün olur, beş gün olur, gelen giden yok. Etraftakilerle konuşur, herkese anlatır: "Bakın kütüphane bomboş duruyor, gelin kitap okuyun." Gelen giden olmaz. Amirlerine durumu bildirir.

– Kardeşim otur oturduğun yerde, maaşını düzenli alıyon mu, almıyon mu?

– Alıyorum.

– Eee, o zaman ne karıştırıyon ortalığı, gelen giden olsa maaşın mı artacak? Başına daha fazla bela alacan, o kütüphaneye yıllardır kimse gelmez zaten.

23 yaşındaki genç memur "Ne yapayım, ne yapayım?" diye düşünür durur. Sonunda aklına bir fikir gelir, eşine söyler. Eşi önce "Deli misin bey?" der, ama kocasının bir şeyler üretme, işe yarama çabasını yakından görünce fikri kabullenir.

O dönem devletteki amirlerinin çıkardığı tüm engellerin tek tek, binbir güçlükle üstesinden gelir. Çünkü o zaman da şimdiki gibi, "Aman bir şey yapmayalım da başımıza bir iş gelmesin. Çalışsan da aynı maaş, çalışmasan da" zihniyeti aynen var.

O bıyıklı, kravatlı, asık yüzlü, sigara kokan, arkalarındaki Atatürk resminden utanmayan, ama ülkesine gram faydası olmayan bürokratları zorlukla ikna eder ve bir eşek alır. İki tane de sandık yaptırır. İki sandığa, kalınlıklarına göre toplam 180-200 kitap sığar. Sandıkların üstüne "Kitap İare Sandığı" yazar.

Kitapları eşeğe yükler ve köy köy gezmeye başlar.

Kütüphaneye de bir yazı asar: "Sadece pazartesi ve cuma günleri açıyoruz."

Köydeki çocuklar şaşırır.

Eşeğe bir sürü kitap yüklemiş bir amca, o gariban çocukların küçücük ellerine kitapları verir.

Düşünün, Noel Baba gibi.

Noel Baba yalan, Mustafa Amca ise gerçek.

Geyikler yerine eşeği var.

Eşek de daha gerçek, Mustafa Amca da.

– Çocuklar bunları okuyun, aranızda da değişin. On beş gün sonra aynı gün gelip alacağım. Aman yıpratmayın, diğer köylerdeki arkadaşlarınız da okuyacak" der.

Mustafa artık Ürgüp'teki kütüphanede bir iki gün durmakta, diğer günler eşeği ile köy köy gezmektedir. Köylerdeki çocuklar Eşekli Kütüphaneciyi her seferinde alkışlarla karşılarlar. Kalpleri küt küt atar heyecandan, sevinç içinde yeni kitapları beklerler. Mustafa Amca‘nın ünü etrafa yayılır. Diğer devlet memurları makam odalarında sıcak sıcak oturup iş yapmazken, Mustafa'nın eşeği yediği otu hepsinden fazla hak etmektedir.

Zamanla insanlar kütüphaneye de gelmeye başlar. Mustafa bakar ki kütüphaneye kadınlar hiç gelmiyor. Zenith ve Singer'e mektup yazar: "Bana dikiş makinesi yollayın, firmanızın adını kütüphanenin girişine kocaman yazayım" der. Zenith dokuz tane, Singer bir tane dikiş makinesi yollar (ilk sponsorluk faaliyeti). Salı günlerini kadınlar günü yapar. Kumaşı alan kadın kütüphaneye koşar. On makine yetmediği için sıra oluşur. Sırada bekleyen kadınların eline birer kitap verir, beklerken okusunlar diye. Okuma-yazma oranının düşüklüğünü görünce halkevlerine okuma yazma kursları vermeye gider. Halıcılık kursları başlatır, bölgede halıcılığı canlandırır. Bu arada valilik Mustafa hakkında dava açar, "kendi görev tanımı dışında davranıyor" diye. 50 yaşına gelen Mustafa Amca baskıyla emekli edilir.

Mustafa Amca köylüler arasında efsane olur, yıllar geçtikçe köylerdeki çocuklarda okuma aşkı yerleşir. 2005 yılında Mustafa Amca vefat eder.

Tüm Kapadokya çok üzülür, kendi adının verildiği sokakta küçük bir müze yaparlar Mustafa Güzelgöz ve eşeğini hatırlatmak için.

İnsan var, dokunduğu yere değer katar; İnsan var, dokunduğu yere değer kaybettirir.

Bakın Nevşehir'den ve bu ülkeden nice müdür, amir, vali, bürokrat, milletvekili, politikacı geçti; binlercesinin adını kimse hatırlamaz ama Mustafa Güzelgöz ve eşeğinin müzesi var. Sözün özü, bunlar gibi devlet adamı olacağına, böyle eşek ol, daha iyi.”

 

Tarih 16 Şubat 2021

Türkiye bugün bir değerini, yıldızını, Doğan Cüceloğlu’nu kaybetti. Kendisini kitaplarıyla, videolarıyla tanıdığım harika bir insandı, iyi ki de hayatıma girmişsin o güzel kitaplarınla, videolarınla… Seni tanımak çok güzeldi Doğan Hocam… Ruhu şad, mekanı cennet olsun…

 

Bu yazım burada bitti. Okuduğunuz için çok teşekkür ederim. Aşağıda bulunan video kısmına Serdar Kuzuloğlu'nun çok güzel bir seminer videosunu bırakıyorum. İyi seyirler.. Bir başka yazıda görüşmek üzere kendinize iyi bakın..

Bu yazıya emojiyle tepki ver!
0
0
0
0
0
0
0
1
Kaynaklar
Yorumlar
~ Yorum bulunmamaktadır.
Yorum Yapabilirsiniz :)
Abone Ol!
Yeni blog yazıları için bildirim almak istiyorsanız bloga e-posta adresinizle abone olabilirsiniz.
Okuyorum
t
Kitap Adı: K
Yazar: i